3 Ağustos 2024 Cumartesi

Zemin Arayışı

Sanırım, zemindeki başlangıç metaforuna beni en çok inandıran Emir Can İğrek'tir. "Bundan kötüsü gelemez başımıza" dediği anlarda, "Zemine uzananlar düşemez" diye haykırdığı zamanlarda derin bir farkındalık hissettim. Zaten dibi görmüş birine ne anlatabilirsin ki? Korkutacağın ya da sindireceğin neyi kalmıştır ki?

Bu bir metafor mu yoksa bir öğreti mi? Gerçekten bilmiyorum. Eğer bir sonuca varabilseydim, şu an bu satırları yazıyor olmazdım. Fakat bana bu hayatın öğrettiği tek şey, her zaman bundan daha kötüsünün gelebileceği. Kelimelere döküldüğünde ne kadar gösterişli ve etkileyici de olsa, kimse yemediği yumruğun acısını veya son diye düşündüğü yerlerin aslında ne kadar derine indiğini fark edemiyor. Bırak bundan kötüsünü, "bunlar iyiymiş, ben niye bu kadar tepki verdim" diye bile düşünülebiliyor.

Örnek vermek gerekirse, sağır bir adamı bağırarak korkutamazsın; lakin gözlerini kaybetme ihtimalini ona hissettirsen, işte o zaman sahip olduklarının ne kadar değerli olduğunu anlar. Bu durum polyannacılık gibi görünebilir, lakin bu sınavla sınananlara sorun, onlar size gerçeği anlatacaktır.

Belki de benim anlamlandırdığım bu hayat, dibin ve göğün bir sonu olmadığını kabullenmenin tek çare olduğu. Bu yüzden düşerken tutunacak dallar arıyorum, bir şey benim hızımı kesmezse sonsuz bir düşüş döngüsüne hapsolacağım diye korkuyorum.

Ve belki de bu yüzden tutunamamaktan daha kötüsü gelemez başıma. Oğuz Atay bile tutunamamış, benim ayrıcalığım ne olabilir ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Cevap Bile Bir Son Olduğundan

Bir şeylerin sonuna yaklaştıkça, içimde tarifini bilmediğim bir direnç kabarıyor. Bitirmek istemiyorum. Sanki sonlar, birer mezar taşı gibi ...