Bir şeylerin sonuna yaklaştıkça, içimde tarifini bilmediğim bir direnç kabarıyor. Bitirmek istemiyorum. Sanki sonlar, birer mezar taşı gibi diziliyor yollarıma.
Neden her adımda, sona yaklaştığımı her hissettiğimde, içimde beliren gizli bir ses "geriye dön" diyor?
Başarılı olmak… belki de hiçbir zaman arzuladığım bir şey değildi. Ya da başarı, bana öğretildiği haliyle, ruhumun yadırgadığı bir sondu.
Hiçbir şeyi bitirmek istemiyorum.
Her başlangıcın içimde coşkuyla yanan kıvılcımı, yolun sonuna vardıkça hüzne dönüşüyor. Belki de mesele duyguları bilmemek değil, onları yanlış tanımış olmak.
Belki de sevincin adını hüzün koydular bana, korkuyu sabır diye anlattılar.
Şimdi gökkuşağının tam dibindeyim — ama sanki renk körüyüm.
O büyülü ihtimaller dünyasında, imkânsızlığın en sessiz çocuğu muyum?
Zaman daraldıkça, gerçekleşmesini beklediğim hayallere değil de, veda etmem gerekenlere gözüm takılıyor.
Her şey sanki olurken değil, biterken iz bırakıyor bende.
Hani hep derler ya, “Ah o eski güzel günler…”
Ben neden güzel gelecekler kurmak istemiyorum?
Bu hüzün neden böyle kök salıyor içimde?
Belki de artık cevap aramamalıyım.
Çünkü biliyorum, her cevap da bir son demek.