13 Mayıs 2025 Salı

Cevap Bile Bir Son Olduğundan

Bir şeylerin sonuna yaklaştıkça, içimde tarifini bilmediğim bir direnç kabarıyor. Bitirmek istemiyorum. Sanki sonlar, birer mezar taşı gibi diziliyor yollarıma.

Neden her adımda, sona yaklaştığımı her hissettiğimde, içimde beliren gizli bir ses "geriye dön" diyor?
Başarılı olmak… belki de hiçbir zaman arzuladığım bir şey değildi. Ya da başarı, bana öğretildiği haliyle, ruhumun yadırgadığı bir sondu.

Hiçbir şeyi bitirmek istemiyorum.
Her başlangıcın içimde coşkuyla yanan kıvılcımı, yolun sonuna vardıkça hüzne dönüşüyor. Belki de mesele duyguları bilmemek değil, onları yanlış tanımış olmak.
Belki de sevincin adını hüzün koydular bana, korkuyu sabır diye anlattılar.
Şimdi gökkuşağının tam dibindeyim — ama sanki renk körüyüm.
O büyülü ihtimaller dünyasında, imkânsızlığın en sessiz çocuğu muyum?

Zaman daraldıkça, gerçekleşmesini beklediğim hayallere değil de, veda etmem gerekenlere gözüm takılıyor.
Her şey sanki olurken değil, biterken iz bırakıyor bende.
Hani hep derler ya, “Ah o eski güzel günler…”
Ben neden güzel gelecekler kurmak istemiyorum?
Bu hüzün neden böyle kök salıyor içimde?

Belki de artık cevap aramamalıyım.
Çünkü biliyorum, her cevap da bir son demek.

6 Nisan 2025 Pazar

Bu Fazla Anlamlı

Bu şarkıyı yazarken nasıl bu denli her duyguya değinebilmiş anlayamıyorum. Zırhlı kelimeler ne kadar güçlü olabilirmiş, şimdi anlıyorum. Bu sanat değil resmen evrensel duyguların tercümesi. Tanımadığın bir insanın her düşüncesine bu denli katılmak korkutuyor insanı. 

Yamadım Yaralarımı
Yamadım yaralarımı
Bulamadım zaman zaman
Ne geçirir ağrılarımı?
Kapadım kapılarımı
Varolmazsam bulurum
Olmanın anlamını
Nereye varacağımı
Bilmeden savrulurum, hayat
Alır alacağını
Tanırım bu kadını
Umarım barıştırır zaman
Onunla aynalarını
Atsa atamaz kendini, satsa satamaz
Bir ömür hırpalar kendini
Hiç yol alamaz mı insan?
Koysan duramaz bir yere, ait olamaz
Her gün tüketir ömrünü
Bir gün yaşamaz mı insan?
Uyurum oyalanırım
Takvimlerden silerim
Günleri haftaları
Gün olur yazamadığım
Sayfalardan okurum
Unuttuğum şarkıları
Yine ben yaralanırım
Kendime hata bulur
Affederim başkalarını
Tanıdım bu kadını
Yaptığım hataların
Yaparken aynılarını
Atsa atamaz kendini, satsa satamaz
Bir ömür hırpalar kendini
Hiç yol alamaz mı insan?
Koysan duramaz bir yere, ait olamaz
Her gün tüketir ömrünü
Bir gün yaşamaz mı insan?


14 Mart 2025 Cuma

Yine mi Yeniden?

Aslında hiçbir şeyin kaçmadığını birkaç saniye duraksadığımda anladım. Hayat yalnızca ileriye doğru giden bir akıştan ibaret. Geriye baktığında ne gördüğünü aslında hiçbir önemi yok. Birkaç saniye önceki benliğin senlik bir şey olmadığını zamanla kavraman gerekiyor. Kavramlar arasında çok fazla sıkışırsan, kavramak yerine kavrulan oluyorsun. O nedenle bazen durmalı, nefes almalı ve sakinleşmelisin.

Kendi zihnimi eğitmek için kullandığım bu cümlelerin bir faydası olup olmadığını soruyorsan, hâlâ buradayım işte, neden olmasın ki? Burada olmak derken kastettiğim hâlâ yazabiliyor olmam. Yazıyorum dediğime de bakma, birkaç karalamadan ibaret bizimkisi. Yılların hayali var içimde; ben de bir kitap çıkarmak istiyorum. Ama her seferinde kitap bastırma fiyatlarını duyduğumda içimdeki öfke biraz daha büyüyor. Ulan alt tarafı beyaz, hatta saman sarısı kâğıtlara dökülmüş birkaç harf için bu kadar yüksek rakamlar istemek fazlasıyla acımasız geliyor bana.

İşte belki de tam bu yüzden, kitabımı bastırma hayalimden vazgeçtim. Zaten bu çaba yalnızca kendi içimdeki eksik parçayı tamamlamak içindi. Kendimi bir şeye inandırdım diye, şimdi kalkıp da elli bin liranın üzerinde bir parayı neden vereyim ki? İnternete yükleyip geçerim, ne olacak ki? Yayınevinde satışa çıksa, elli taneyi bulsa bayram ederim zaten. Öyleyse paramı çöpe atmak yerine, hayallerimin farklı bir versiyonunu yaşarım. Kitabımı yine çıkaracağım ama basılı olarak satışa sunmayıp, internete yükleyeceğim. Basılı halini isteyen olursa, bana ulaşsın, gönderirim elbet; mesele para değil, mesele içimde duyduğum mutluluk. Amacın maddiyat olmadığı bir yerde keyif almak çok daha kolay. Belki de ben, arzularımın esiriyimdir. Oysaki dünya üzerinde hiçbir şeye böylesine körü körüne bağlanmışlığım yok benim. Tek bağımlılığım belki de arzularım ve onların da benden başka kimseye faydası yok zaten.

Her neyse işte… Ne diyeceğimi bile bilmiyorum. Belki baştan başlıyorumdur, belki sondan. İnan bana, buraya neden yazdığımı bilmiyorum. Ama gelecekte bir gün dönüp baktığımda, bugünü unutmuş olsam bile, o anda ne hissettiğimi tekrar hatırlayacağım.

Anılar düşündüğümden çok daha hızlı siliniyor zihnimden. Kuvvetli sandığım hafızam bile yaşım ilerledikçe bana yavaş yavaş ihanet ediyor. Eğer bir dünya savaşı çıkmazsa en azından internette yazdıklarım hep kalacak ve ben bugün ne hissediyorsam tekrar, yeniden hatırlayacağım.


27 Şubat 2025 Perşembe

..Susmak


Tam kelimelere ihtiyacım olduğu anlarda buluyorum kendimi. Ama elimden kağıda dökülecek her söz, her titrek harf, başıma büyük dertler açacakmış gibi hissediyorum. Korkum varlığımdan daha ağır; göğsümde bir gölge gibi büyüyor, her nefeste beni biraz daha yutuyor. Bu korku bana değil, zarar verebileceğim sevdiklerime dair. Susmak, bu dünyada geçirdiğim en zor sınav oldu; çünkü ilk kez, ayakta kalmak için hiçbir şey yapmamalıyım. 
Oysa belki de tam tersi, bir şey yapmam gereken o yerdeyim.
Eğer kalkışırsam eyleme bu sefer yerdeki tek ben olmayabilirim.
Keşke tek bu yerde olmasaydım..

16 Şubat 2025 Pazar

Okyanus

O ana kadar bilmiyordum. "İçinde okyanus biriktiren bir insanın kıyısı olmazmış"

Bu cümleyi ilk okuduğumda tam anlamıyla kavrayamamıştım. Algım kapalı değildi ama içindeki derinliği sezmekte zorlanıyordum. Okyanusların bir sınırı olmalıydı, bir yerlere ulaşmalıydı, eninde sonunda karayla buluşmalıydı… Öyle sanıyordum.

Meğer bazı şeyler ancak yaşanarak öğreniliyormuş. Seni kaybettiğimde konuşmayı unuttuğumu fark ettim. Çünkü senden önce ve senden sonra kimseyle gerçekten konuşmuyormuşum. Ağzımdan çıkan kelimeler sadece ilkel seslerden ibaretmiş; anlam taşısa bile, karşı tarafa ulaşamayan, bir yankıdan öteye geçemeyen cümleler kuruyormuşum.

Sensiz kaldığımda anladım: İçimde biriken tüm sözler, hangi dudaktan dökülürse dökülsün, anlamını yitirecek. Çünkü bazı okyanuslar sonsuzdur; ne kıyısı olur ne de varacağı bir yer. Ve ben, içimde dev dalgalar taşırken, hiçbir zaman kıyıya vuramayacağım.


27 Ocak 2025 Pazartesi

/

 Başlamak için bir yerde bırakmak gerekiyor demişlerdi. Fakat kimse yerdekinin ben olacağından bahsetmemişti.

16 Ocak 2025 Perşembe

Bulduklarımı Aramadığım Gün

Sessizlikle baş başa kalmanın insana neler öğrettiğini, her seferinde geç de olsa fark ediyorum. Zaman içinde doğrulara ulaşmak; belki öylece orada duruyorlardı, ama ben görmek için kendime izin vermiyordum. Tıpkı eklemlerimdeki o eski ağrıların yerini ağır bir uyuşukluğa bırakması gibi… Sokaktan çekildiğim, kendi tekilliğime kapandığım o anlarda, aradıklarımı bulmak isterken, bulduklarımın peşine düşmediğime üzülür oldum. Sanki kaybolmuş bir pusulanın iğnesiydim; dönüp duruyor, ama hiçbir yönü işaret etmiyordum.

Sonuçlara ulaşmak için değil, ulaştığım sonuçların bir anlamı olduğuna inanmak istediğimden buradayım. Kaç yıldır kaçıyordum, bilmiyorum. Fersah fersah uzaklaşırken, şimdi aynı hızla, kontrolden çıkmış bir kamyon gibi, kaçtığım şeylere doğru savruluyorum. İtiraf edeyim, bu savruluşun tadını çıkarıyorum. Ama her keyif, ardında bir yansıma bırakıyor: Bugüne kadar yaşadıklarım boş bir suret miydi?

Geçenlerde okuduğum bir cümle zihnimi kemiriyor: “Tanrı bana vermediği her şeyi, seni bana vererek telafi etmiştir.” İnsan buna inanmak istiyor, öyle değil mi? Ama kavuşmanın bedelini hep kayıplarla ödediğimizi bilmek, bu inancı yıpratıyor. Vedaları sevmediğim kadar, kayıpların bıraktığı o boşluğu da sevmiyorum. Sanki her duygu, bir alışverişin parçası: Sevgiyi ödemek için yalnızlık, umudu ödemek için pişmanlık… Mantıkla tarttığım her his, avuçlarımdan kum gibi kayıyor.

Oysa sonucu düşündüğümde, vardığım noktalar yaşanmış anları değersizleştiriyor mu, yoksa onlara anlam mı katıyor? Bu ikilemde, hayatın sadece “şimdi”de yaşanmaması gerektiği fikrine geri dönüyorum. Anı yaşamak yerine, amaca hizmet eden bir makine gibi hissetmek… Tıpkı dışarıda rüzgârla eğilen ağaçlar gibi: Yapraklar tek tek düşüyor, belki de kaybolduğumu bildikleri için önümde bir yol çiziyorlar. Ama ben hâlâ var olmak istediğim yerden emin değilim. Bazen bulunduğum yerde gerçekten var mıyım diye soruyorum kendime. Sonra mırıldanıyorum: “Bu benim tabiatım.” Savruldukça, dirayetini yitiren bir dalım çünkü.

Bir sahne canlanıyor gözümde: Jack Sparrow’un Kara İnci’ye bindiği o an… Her şeyi başarmış gibi hissediyor, ama macera asıl o anda başlıyor. Pusulası kuzeyi göstermiyor, çünkü onun kuzeyi kaçtığı yön. Belki benim yolculuğum da buydu: Neyden kaçtığımı bilmeden, nereye gittiğimin önemini yitirmek.

Sessizlik bana bunu öğretiyor işte: Durmak, düşmekteki ısrarı fark etmek. Belki de aradığım her şey, savrulduğum o yolda, yaprakların çizdiği izlerde saklı.

Cevap Bile Bir Son Olduğundan

Bir şeylerin sonuna yaklaştıkça, içimde tarifini bilmediğim bir direnç kabarıyor. Bitirmek istemiyorum. Sanki sonlar, birer mezar taşı gibi ...