John Verdon'un bir kitabında karşılaştığım, "Kafasında harcadığı zaman dünyada harcadığından daha fazlaydı." cümlesi, zihnimde sürekli dönen bir düşünceyi daha da alevlendirdi. Hiç durmayan bir zihin ne zaman dinlenir ve yeni şeyler hakkında nasıl düşünebilir ki? Bu günden anladığım şey, aslında benim yorgunluğumun sebebi dinlenmeye zaman bulamamak veya çok yoğun olmak değilmiş. Dinlenmeyi ve huzurla dolmayı bilemiyor oluşum, bu sorunun temelini oluşturuyormuş. Bilgisizliğim, eksik olmamdan mı kaynaklanıyor? Yoksa hâlâ bu satırları yazdığım odada tek başıma oturmanın getirdiği yalnızlıktan mı? Sanırsam bu soruların tek bir doğru cevabı yok gibi görünüyor. Varolduğum anları anımsamaya çalıştığımda, durum biraz daha anlaşılabilir bir hal alıyor. Zihnimdeki kurgu, gerçeğin her temsilinden daha mı iyi? Bu düşünce safi bir kibir mi? Yaşamayı beceremediğim için mi tasavvurda huzur buluyorum? Neyse, yine cevaplamakta oldukça zorlanacağım birkaç soru bu. Sanırım cevap aramak yerine sadece soru sormaktan keyif alıyorum. Bunun yegane temeli, bir sona varmaktan olan korkum olabilir veya cevapsız soruların her zaman daha anlamlı olduğuna dair içimdeki oluşan romantik düşünceden de kaynaklanıyor olabilir. Neyse, umarım bu hayatın sonuna geldiğimde, kafamda ve bedenim olarak kabullendiğim bu fiziksel hapishanede eşit zaman geçirmiş olurum. Daha gidilecek çok yolum var.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Cevap Bile Bir Son Olduğundan
Bir şeylerin sonuna yaklaştıkça, içimde tarifini bilmediğim bir direnç kabarıyor. Bitirmek istemiyorum. Sanki sonlar, birer mezar taşı gibi ...
-
Kendimi bir kâğıtla kalemin arasına saklamak istiyorum. Tüm ihtimallere sahip olmak, özgür hissettirecekmiş gibi. Kelimelerde kaybolmaktan k...
-
Aslında hiçbir şeyin kaçmadığını birkaç saniye duraksadığımda anladım. Hayat yalnızca ileriye doğru giden bir akıştan ibaret. Geriye baktığı...
-
Her şey, kendimi yeniden dinlemeye başladığımda başladı. Aslında ne yapmak istediğimi bilmiyordum. "Bilmem gerekiyor mu?" so...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder