Rotasız bir kaptan gibi savrulduğum bu okyanusta, acaba gerçekten bir rotaya ihtiyacım var mı? Jack Sparrow gibi, belki de kuzeyim olmadan özgürce dolaşmanın tadını çıkarıyorum. Rota, sadece varılacak bir nokta belirler, ancak ben yolda yaşananları keşfetmeyi tercih ediyorum. Kaybolmak, belki de bulunmaktan daha değerli bir hal alıyor. Ne kadar saklanırsam, acaba o kadar mı değerlenirim? Aslında, Oğuz Atay'dan tam tersini duymuştum: "Ben öldükten sonra anlaşılsam ne fark edecek ki? Ben kitap değilim, bir insanım ve yaşarken anlaşılmaya ihtiyacım var." Fakat anlaşılmak için kendimi ortaya koymak zorunda olmak, beni saklanmaya ya da kaybolmaya itiyor. Biliyorum ve farkındayım, emeksiz bir yemek olmuyor; fakat insan neden sürekli bir şeyler oluşturmak için çabalamalı? Neden güzel olan şeyler hep çok zahmet gerektiriyor?
Ruhum bu çağa ait değilmiş gibi hissediyorum. Belki de bu yüzden savruluşumun en mantıklı metaforu budur; yağmur ormanlarında açmaya çalışan bir papatya gibiyim; ne oraya ait ne de orada var olacak kadar kuvvetliyim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder