Yalnız kendine iyi gelen bir adam kaybolmuştur. Kendini kaybetmiş olduğunu bilmeyen adam saklı kalmıştır. Düşünen adam hiçbir zaman bulunamamıştır. Ne kadar iyi bir eylem peşinde koşarsanız o kadar yalnızlaşırsınız. Yalnızlık Allah'a mahsustur derler peki ben niye varlığına inandığım fakat hep dünyevi alemde bir başıma kaldığım anlarda yoksunluk hissinin esiri oluyorum. Soru sormak çoğu zaman çözüme ulaşmamı sağlamıyor hatta aksine daha fazla soruya ve korkuya sebep oluyor. Bu durumu kavradığımdan beridir de saklanıyor ve anlamdırma eylemlerinden kendimi alıkoyuyorum. Yoksa her zerreme kadar alıkonuluyorum...
Şimdi de yapay meali :)
---
**Yalnızlık ve Anlam Arayışı Üzerine Düşünceler**
Bazen, bir adamın yalnızlığı kendisine iyi gelen tek şey olabilir. Bu adam, kaybolmuş olduğunun farkında bile değildir; zihni ve ruhu, saklanmış bir halde kendini koruma altına almıştır. Ancak bu durum, sadece yüzeyin altında yatan daha derin bir gerçeği gizler: düşünen adam, gerçekten bulunamaz mı, yoksa aslında kendini bulma sürecinde midir?
Kendimize sorduğumuz sorular çoğu zaman karmaşık ve cevapsızdır. "Yalnızlık Allah'a mahsus" derler, peki ya biz? İnandığımız varlığın yalnızlığını hissettiğimiz anlarda, biz niçin bu derin boşluğu, bu yokluğu hissederiz? Belki de sorularımız, bizi çözüme değil, daha fazla soruya ve korkuya sürükler. Belki de cevaplar aramak yerine, soruların kendisiyle barışmak gerekir.
Kendimi bu anlam arayışından alıkoyduğumdan beri, bir yandan saklanıyorum, bir yandan da dünyayı ve kendimi daha farklı bir gözle görüyorum. Her zerrem, bu saklanma halinde bir anlam bulmaya çalışıyor. Belki de gerçek buluş, dışarıda değil, içimizdede.
İşte bu yüzden yazıyorum; kendi yalnızlığımı, kendi içsel yolculuğumu keşfetmek ve belki de bu süreçte sizinle, benzer duygular içinde olanlarla bir bağ kurmak için. Yalnızlık, hepimizin ortak noktası olabilir; fakat bu yalnızlık içinde birlikte, daha derin bir anlayışa ve iç huzura ulaşabiliriz.