Sessizliğin beni yaraladığı bu saatlerde küçük bir merak kapladı içimi "büyüdün mü yoksa biraz ölüyor muyum?" Can Kazaz'ı dinlerken anladım o da aslında bu soruya bir cevap bulamamıştı. Tek başına canının sıkıldığı yetmezmiş gibi bir de içimizde kelimelere dökemediğimiz düşünceleri yüzümüze vurarak bizim de canımıza sıkıyordu. İnsanların yaşadıkları acıları kelimeye dökmeleri acılarını diğer insanların acılarına katmak için mi? Yoksa paylaşılan her şey gibi acı da paylaşılınca azalıyor mu? Ben ilk soruyu daha doğru buluyorum. Anlatıldıkça azalması gereken acılar çoğalıyor gecenin bu saatinde melankolik düşüncelere ne gerek vardı ki. Belki de olay sözlerde değildi gecenin kendisindeydi insan her karanlığa düştüğünde kaybolmak istiyor sanki. Ya da insan demek yanlış oldu.
Düşünmenin oldukça zararlı olduğu saatlere hoşgeldin. Burada hiç hoş bir şey olmasa da hoşgeldin. Gelebiliyor olmanın bile çok düşük ihtimallere bağlı olduğu bu yere bu düşüncelere denk gelebildiysen hoşgeldin. Düşünceler pek hoş olmasa da zaten her şey de çok güzel değil bırak bunlar da olmayı versin.
Çok fazla merak etmek iyi değil derlerdi. Ne yazıkki haklıymışlar.
Olsun be küçük meraklar iyidir. Küçük kaldıkları sürece sıkıntı yok....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder