Bir süre önce, durmaksızın konuşan dudakların, zamanla suskunluğa bürünmesi gerektiğine inanırdım. Ancak görüyorum ki, susabilmek çok konuşmak veya lal olmak değil, aynı frekanstaki ruhların birbirine temas etmesi demekmiş. Belki de bu yüzden, bunca zamandır suskunluğu yakalayamıyor, konuşarak susmaya çalışıyordum.
Hala doğrunun ya da yanlışın ne olduğundan emin değilim, bu belirsizlik içinde bir yol arıyorum. Zira yolun sonuna geldiğimde anlamak veya anlaşılmak istediğim konusunda bile emin olmayan bir haldeyim.
Neden hala bu inatçı zıt düşünceler zihnimde durmadan bir savaş alanı oluşturuyor? Etki alanının kapsamından çıkınca solan şeyler, gerçekten bizim için anlamsız mı oluyor?
Anlamsız veya anlamını kavrayamadığım birkaç soru yine benliğimi esir alıyor. Farkına vardığım şey soruların varlığı, cevapları önemli kılmıyor. Aslında soru cevaptan daha önemliymiş gibi hissediyorum. Belki de bu yüzden insanlar cevaplar yerine sorularda kayboluyor. Ahlak arayışı, yaratıcı arayışı ve etik arayışı hep bundan.
Ben de sanırım bu yüzden sen veya senle olabilecek bir gelecekte mantıklı ve makul olmayan her seçenekle daha keyifli hissediyorum. Çünkü biliyorum ki geleceğimin cevabı ve gelecekte yaşanabilecek şeyler şu an hissettiklerim kadar keyifli olmayacak.
Anlıyorum, bu yüzden aklımı bu kadar karıştırıyorsun varlığının sorusu sonuçlarından çok daha değerli. Varlığın için minnettarım.
Ruhuma şu ana kadar kattığın eşsiz titreşim için bile yanından ayrılmayabilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder