Sorgunun pek bir anlamı kalmadığının kanıtı bu satırlar. Biliyorum, kayboluyorum ve bu kayboluş pek hayra alamet değil. Olması da gerekmiyor. Gereklilikler arasına bir başka bahane daha sıkıştırıyorum. Soran olursa da, sormasın! Sanki her sorulana doğru cevap verilen bir çağda yaşıyoruz da. Her eylemimiz bir nedene atfedilecek kadar ahlaklı olmak zorunda mı? İçmekte olduğum şişenin dibine daha anca geldim. Vardığım yerde benden pek bir parça kalmamış olsa da, burada bir süre istirahat etmek keyifli geldi. Kapıdan dışarı çıkmaya mecalim yok. Olduğunda çok dışarı çıkıyormuşum gibi, yine bir bahane buluyorum. Sanırım bende, yalnızlıktan mütevellit, sarılma eksikliği var; bir şeylere umursamadan sarılmak istiyorum. Çözümle pek işim yok, be dostum. Zaten çözüm aradığım bu köşe başları da bana ait değil. Bana ait olan bir benliğim var mı, onu bile bilmiyorum. Zamanla değişen şeyler size ait olabilir mi ki?
İlk notamı çaldığım zamanı hatırlıyorum. Tüm sınıf sessizleşmişti sanki, sol anahtarı artık açmam gereken kapıyı bana aralamış ve uçsuz bucaksız bir dünyanın keyfini çıkarmam için beni o dünyaya misafir etmişti. Tüm sınıfın bakışlarındaki hayranlık ve kıskançlık, gözlerinde okunuyordu. Onların sahnesini çalmış, herkese ait olan müziği kişiselleştirmiştim. Ve ne zaman bana ait bir şeye kavuşsam, elimden çalınışını izlemekle cezalandırılıyordum. 'Yeter!' diye bağıran hocamın sesi hala kulaklarımda, ellerimin titremesini hatırlıyorum. Sınıftan koşarak çıkarken, arkamda gülen zebanilerin kahkahalarını da. İnsan dediğimiz canlı, o küçücük bedenine nasıl bu kadar kötülük sığdırabiliyor; hala anlayamadığım tek doğrum.
Sesimi ilk o gün kaybetmiştim. Notalarımı ise o trafik kazasında, ellerimin ve parmaklarımın parçalanmasıyla koparılmıştım piyanomdan. Şimdi tekrar bir şeyler çalmak için başlıyorum. Hiçbir kırık, artık geçmişimden daha fazla canımı yakamaz. Artık kimse, sesimi de benden çalamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder