31 Temmuz 2024 Çarşamba

Beyaz Bir Sayfadan Önce—

 Başlamak zorunda olduğum için mi? Yoksa durma eyleminin yaşam ritmime uymadığı için mi? Her rutin beni rahatsız ediyor. Eylemsizliğin her halinden keyif alırken neden eyleme geçmem gerektiğini hissediyorum? Hislerim ve ruhum ortak bir paydada buluşamıyor mu? Zaten her arayışta bir tespit yada çıkarım yerine sorulara boğulmam bundan sanırım.

Sanılanın aksine herhangi bir sanrı veya düşünce nöbeti de geçirmiyorum. Tuttuğum nöbetlerden olsa gerek mesleki deformasyonla bu duruma mantıksız bir tutarlılıkla açıklama bulabiliyorum. 

Lakin bir açıklama bulmak sorunun çözümüyle alakalı yardım sağlamıyor. Bu yüzden kayboluşları mantıklı veya mantıksız diye ayırmadım çünkü asla birleşmediler.

Yeni bir sayfa bu sefer en dipten başlıyoruz. Bakalım tepelerde bizi neler bekliyor?

30 Temmuz 2024 Salı

Artık!

 Kendimi kendimden alıkoyduğum tüm saatleri geri istiyorum. Telafisi olacağından değil yaşanmışlık hissini her zerresinde hissetmek için. Kendimden çaldığım tüm anıları geri istiyorum. Sonunda bir sonuca ulaşmış olmanın hissini yaşamak için.

Belki de yeni bir hayat istiyorum. Her seferinde yeniden başlamayı sevdiğim için. Belki de “yeni” isteğimin tek sebebi her eski de başarısız olmamdandır.

Başarı diye atfedilen olguyu bir türlü anlayamamam tüm bu düşüncelerimin sebebidir “Belki”.

13 Temmuz 2024 Cumartesi

Bazen

Az önce dinlediğim bir şarkıda geçmişti “Hayalperest bazen geç olsa da uyanır”. İlk duyduğum an acaba dedim gerçekten ben de uyanabilir miyim? 

Hayallerle yaşayan biri gerçeklerle yüzleştiğinde uyanabilir mi yoksa tümden kayıp mı olur? Yıllarca kaybolduğuma veya kaybolabileceğime inanan ben belki de uyanabilirim. Ama şarkıda da geçtiği gibi işte oradaki “bazen” kelimesi çok korkutucu. Belli ki çoğu hayalperest uyanamıyor.

İçinde saklandığım sadece bana ait olan bu dünya beni uyutuyor mu yoksa tek uyanık olduğum an kelimelerle buluştuğum zaman mı? Belki de asıl sorulması gereken soru bu.

Farkettiğim bu sıralar “belki de” kalıbına oldukça takıldığım. Zaman ihtimallerin ve tek bir doğrunun var olmadığı olgusuna beni inandırmaya devam ettikçe bu kalıpta şekil alacak gibiyim.

Belki de bu yüzden hayalperest bazen uyanır.

8 Temmuz 2024 Pazartesi

Esir Sohbetleri

    Her güne bir savaş gibi bakmak zorunda olduğumu düşünmek beni yormaya başladı. Sürekli bir başarıya ulaşma ya da boşa geçen her vaktin bir kayıp olduğunu düşünmek, zamandan aldığım zevki azaltıyor. Sanki her an ve her saniye doğru kararı vermek, doğru seçimleri yapmak zorundayım. Neden böyle hissediyorum? Bu sürekli güçlü ve başarılı olmam fikrine beni kim ikna etti?

    Zamanın telaşı içinde kayboluyorum, bu kayboluşlardan mantıklı bir çıkarım yapabiliyor muyum? Belki de asıl sorulması gereken budur. İçimde tam olarak anlamını kavrayamadığım bir arayış var. Bu arayışı nitelendirmek istememim temel sebebi, tüm bu mutluluğun içinde bile durmadan daha iyisine veya beni daha fazla mutlu edebilecek bir hissin varlığına içten içe inanıyor olmam.

    Sakin ve ayık bir kafayla kendime sorduğumda, bu hissin temelini oluşturan iç sesin neden beni huzursuz ettiğini bulamıyorum. Bu, bulunamayacak kadar anlamsız bir his mi yoksa benim anlayamayacağım kadar karmaşık bir oluşum mu? Bir sonuca varamıyorum.

Belki de, içimde hala bundan daha iyisini hak ettiğimi düşünen bir ben var. Belki de bu yüzden o ben var olduğu sürece, bu benliğin kederine mahkumum. Kendi benliğine esir olmuş bir varlık, mutluluğa ya da daha doğrusu kesintisiz mutluluğa nasıl ulaşır? Bence bu da güzel bir başlık.

4 Temmuz 2024 Perşembe

Yanlış ilham kaynağı?

    Mutlu olduğumda, yıllardır kendimi tanımlamak için kullandığım harflerin beni terk ettiğini fark ettim. Ne zaman kendimi mutlu ve huzurlu hissetsem, zaman ayaklarımın altından hızla kayıp giden bir nehir gibi akıyor. Her düşünce ve her his, harflerle buluşmamam gerektiğini içimde haykırıyor. Artık harflerle kaybolmak, yaşamak değil, sadece kaybolmak gibi geliyor. Ancak mutlu geçirdiğim sürece baktığımda, yelkovan o kadar hızlı akrebi kovalıyor ki ruhum geçen süreyi fark edemiyor. Mutluluk, bir illüzyon gibi geçtiğinde, kendimi klavyenin başında, harflerin duygularımı anlattığı cümleler arasında kaybolmuş halde buluyorum.

    Bu seferki arayışım, mutsuzluk veya huzursuzluk üzerine değil; anlamak üzerine! Bunca zamandır her şeyi anlamlandırmışım gibi yine bir anlam arayışı içinde olmam mantıklı olmasa da bunu yapmam gerektiğini hissediyorum.

    Geçmişten hatırladığım bir söz, bunları yazma gerekliliğini hissetmeme sebep oldu: "Şeytanın da ilhamı vardır." İlk başlarda bu cümleyi, güzel şeyleri sadece yaratıcıya bağlama; sana güzel gelen şeyler şeytanın da eseri olabilir anlamında yorumlardım. Şimdilerdeyse, kendimi yazarak var olduğuna inandıran biri olarak, en üretici olduğum zamanları karanlık ve kötü anlarımda ortaya koyduğumu anlayan biri olarak, acaba Yüzüklerin Efendisi evreninde yaşasam Sauron'un safında mı yer alırdım diye düşünürken buluyorum. Tek ilham kaynağım karanlıklar mı diye merak ediyorum. Mutluyken hiçbir şey kanıtlamak zorunda olmamak, tembellik mi yaratıyor benliğimde? Yoksa şu meşhur söz gibi mi: "Zor zamanlar güçlü insanlar oluşturur. Güçlü insanlar, kolay bir hayatın oluşmasına olanak sağlar. Kolay zamanlar, zayıf insanların oluşmasına sebebiyet verip sonucu kaosa sürüklenen bir geleceği oluşturur. Kaosun hakim olduğu bir dünya, güçlü insanların oluşmasına neden olur." Bu kısır döngü durmadan kendini tekrarlar; kendi kuyruğunu yemekte olan yılan gibi.

Her karamsarlık beni yazmaya iterken, harflerin büyülü bir şekilde birleşerek kelimelere dönüşmesi beni huzura ve mutluluğa doğru sürüklüyor. Mutluluğun ve huzurun verdiği sarhoşlukla, anı kaybediyor ve kaybolmuşluk denizinde karamsarlıkla buluşuyorum. Ne zaman bu denizde kaybolsam, harfler bir sandal gibi imdadıma yetişiyor.

Bu döngüden çıkmaya çalışmak aptallık olabilir. Kabullenip tadını çıkartmalıyım, tiryakisi olmaktan kaçınarak!

Cevap Bile Bir Son Olduğundan

Bir şeylerin sonuna yaklaştıkça, içimde tarifini bilmediğim bir direnç kabarıyor. Bitirmek istemiyorum. Sanki sonlar, birer mezar taşı gibi ...