31 Ocak 2024 Çarşamba

Pilim mi Bitiyor?

    Bir hevesle ve inançla başladığım bu yol yıpratmaya başlamış gibi hissediyorum. Önümü göremiyor olmak korkutuyor. Sanırım yetersizlik hissi her molekülüme işlemiş gibi her bir parçam ayrı ayrı yorgun. Düşler kurmakta zorlanmaya başlıyorum. Bıraktığım yerden başlayamıyorum veyahut başladığım yerden sonuca ulaşamıyorum. Halen kendime sen her halükarda yaparsın derken yapamamak mı korkutuyor? Vazgeçmekten neden bu kadar çok korkuyorum. Sanki girdiğim her savaşı kazandım! 
    Niye hep çok keskin hissediyorum ne karar verirsem vereyim bir yerim kesiliyor. Kanamak mı hoşuma gidiyor yoksa illa bir şekilde sonucun beni tatmin etmemesi mi? Bu tatminsizliğin sebebi ne? Sebep diye bir argüman neden var ki. Her sıkıştığımda bir bahane bulup işte bu yüzden olmuyor diyerek sebebi suçlu gösteriyorum. Tek sebep aslında kendime her şeyi başaramayacak olduğumu kabul ettirememem mi?
    Kalbim biraz daha hızlandı bu düşünceler altında. Sanırım bir parça korkuyorum her soruma cevap bulacağım diye. Cevapsız kalmak hep bir muamma içinde sıkışmak neden mantıklı geliyor ki? Korkunun ecele faydası yok derler bunun adı korku mu yoksa kaçmaya olan sonsuz hayranlığım mı? Hep giden mi haklı kalan mı diye sorarlar ya bence ikisi de haksız, olmayacak bir şey için neden bir araya gelinir ki? Zaten sonu belli olan bir algoritmayı neden sürekli farklı döngüler varmış gibi yan yollara sapmaya zorluyoruz ki. Bir yerden sonra pes etmeli miyiz? Pes etmek bize yakışır mı? Bu soruda bile bir güzellik bir romantiklik bir sanatsallık arıyoruz değil mi? Saçmalamanın en eşsiz senfonisi bu olsa gerek. Daha bir senfoniyi canlı dinlemeyen ben bu cümleyi neden bu kadar çok sevdim ki. Sanırım sanatsal bir yozlaşma. Sanki sanattan anlıyor gibi edebi lisan hareketlerine devam eden korkak.

    Yol uzun tek seçenek belki de sadece yolda olmak, seçimi sadece zamana bırakmak. Pili şarj et yarın yeniden başlıyoruz. Hiçbir şey hiçbir şekilde bitmeyecek. Bitmemeli en azından hala başlayabiliyorken... 

Yeniden başlanır mı?

Kaybolduğun veya kaybettiğin yerden yeniden başlanır mı?
Bir şeylerin artık senin için önemi yoksa yine de çabalanmalı mı?
Küçük senfonilerde kaybolduğumdan büyük hayallere mi ihtiyaç duyuyorum?

Neden her seferinde yaptıklarımdan değildi yapamadıklarımdan korkuyorum?
Bir seçim yapmak belki de en büyük lanetim...
Belki de bu yüzden, saklı kalmış hayallerim. 

25 Ocak 2024 Perşembe

Küçük bir şiir

Evin yolunu bulmakta zorlanıyorum.

Yollara düştüğüm için mi? Yoksa evden ayrıldığım için mi?

Senin geçtiği sokaklarda kayboluyorum.

Seninle geçtiğim için mi? Yoksa bir başıma olduğum için mi?


Umuda her gün en baştan inanıyorum.

Sabahlarım olduğu için mi? Yoksa yeniden başlayabileceğim için mi?

Kelimelere sımsıkı sarılıyorum.

Sığınacak limanım kalmadığı için mi? Yoksa tek dostum onlar olduğu için mi?


        Her şeye hep bir anlam yüklüyorum. Anlamları sevdiğim için mi? Yoksa anlayamadığım için mi?



21 Ocak 2024 Pazar

Hatırlatma

    Yine uykunun hiçbir şekilde bana uğramadığı saatleri, uykunun hasretiyle geçiriyorum, neredeyse 3 saattir bir sağıma bir soluma durmadan dönüp duruyorum. Dönüşlerimin bir sonuca bağlanmasını beklemek yerine uykunun bana ihtiyacı olmadığına karar verdim. Kalkıp birkaç kelime daha öğrenmek için laptopun başına geçtim. Saat şu an çok daha yavaş ilerliyor. Az önce dönerek fark etmeden geçirdiğim 3 saatin şu an her dakikasını hissederek yaşıyorum. Belki de bedenim beni benden daha iyi tanıyordur. 


                                    Kendimi daha iyi tanımalıyım. Kendimden başka neyim var ki?

19 Ocak 2024 Cuma

Yağmur

    "Uzayan, kısalan saçlardan; sana ait olmayan anlardan; gitmediğin yollardan yorulmadın mı?" Kemal Hamamcıoğlu'nun bu sözleri, derin bir boşluğa sürükledi beni. İronik bir şekilde düşündüm; dökülen saçlarım, azalan ömrüm, hatırlayamadığım ama bana ait olduğunu hissettiğim anılarım var. Bu düşüncelerden ve geleceğimi bu düşüncelerin şekillendirmesine izin vermekten gerçekten yorulmadın mı?

    Cevabını bulamadığım, hatta var olup olmadığından emin olamadığım sorular sormayı bırakmalıyım artık. Her terk ettiğim yerden tekrar başlama alışkanlığımı da sonlandırmalıyım. Acaba gitmediğim yollar, gidemeyeceğim için mi beni bu kadar yoruyor, yoksa gitmeyi tercih etmediğim için mi içimde yaralar açıyor? İşte, yine cevabını bulamayacağım, ya da bulsam bile emin olamayacağım bir soru daha. Belki de tek bir yolumuz olduğunu kabullenirsem, diğer yolların sadece bir aldatmaca olduğunu ve içimde gereksiz ihtimaller yarattığını anlayabilirim. Ama bu kararı nasıl vereceğim? Yine bir soru, yine bir soru, yine bir soru. Çözülemeyecek denklemleri neden bu kadar çok seviyorum? Ya da bir şeyi çok mu seviyorum, yoksa nefret mi ediyorum?

    Sanırım tüm bu düşünceler beni Bertuğ Cemil'in şarkılarına yönlendiriyor: "Küçük hesaplarla geçiyor yaşam, büyük kavgalar, küçük şeyler için... Arsız ayaklar altında alınteri, kırılgan, naif elleri. Yalanlar, yalanlar, yalanlar; bulutların ardındaki güneş gibi gerçek. Sevilmeye muhtaçken, kimileri kirli avuçlara düşüvercek." Gerçekten de boşa söylemiyor: "Yağmur geri verecek, buharlaşan sevgimizi."

        

        Pencerenin pervazına vuran ve toprağın eşsiz kokusunu etrafa yayan yağmura selam olsun...

17 Ocak 2024 Çarşamba

Onay???

    Sorsalar uzun bir yoldan geldiğimi söylerdim herhalde, fakat kime göre uzun ya da kime göre yoldayım orası muamma. Bir yerlerde bir şekilde var olmuş olmam ya da var olduğumu hissetmem orada bulunduğumu kanıtlar mı? 

    Zihnen veya ruhen orada olduğumu hissetmem başka insanlar beni görmedi diye orada olmadığım anlamına mı gelir? Yani illa kazandığımı veya var olduğumu birilerine kanıtlamak zorunda mıyım? Dünyanın kuralı bu mu ne yaparsan yap birileri illa seni onaylamalı mı?

    Anladığım kadarıyla yaşayamıyoruz, sadece onaylanma ihtiyacı ve dürtüsü neticesinde bir var olup bir yok oluyoruz. Okuduğum bir cümle geldi aklıma insan ne zaman ölür? Ruhunun dünyayla ilişkisi kesildiğinde mi yoksa onun adını hatırlayan son insanın da bedeni toprağa düştüğünde mi?

    Varlık ve yokluk bilmecesinde küçük ama incecik basit nüanslar saklı. Sanırım ben de onların içine saklandım. Belki de bu yüzden hala aradığım benliği bulamıyorum. Veyahut buldum kabullenemiyorum.


                                             Oysa ki tüm yenilişlerimi kabullenmiştim...

16 Ocak 2024 Salı

Kendimi mi dinliyorum?

    Her şey, kendimi yeniden dinlemeye başladığımda başladı. Aslında ne yapmak istediğimi bilmiyordum. "Bilmem gerekiyor mu?" sorusuna geldiğimde ise, yolda olmanın keyfini sürmeye karar verdim. Bir yıldan fazla süredir, anlamlandırdığım anılarımın parçalarını buraya yavaşça bırakıyorum.

    Okuduğum kitapların gerçek yaşamlarda olduğunu fark ettiğimde, kimseyle aynı düşüncelere sahip olmadığımı anlamam, yazmaya başlamama sebep oldu. Burayı bazen bir günlük, bazen de ömürlük hatırlamak istediğim şeyleri yazmak için kullanıyorum. Ne kadar değiştiğimi ve ne kadar aynı yerde kaldığımı anlamak için bir ayna gibi bakıyorum. Eskiden fotoğraflara bakıp çok değiştiğimi düşünürdüm. Fakat değişim, bir şeylerin farklılaşması veya standarttan sapması değilmiş. Değişim, sadece durmamakmış. İyi veya kötü olmasının önemi yokmuş; içinde bulunduğun her şey eskiyle aynıysa, güvenli bir yol izliyorsun demekmiş. Ama iyi veya kötü bir sonuca yol açacak şekilde değişiyorsa, en azından cesaretin olduğunu gösterirmiş.

    Güvenli limanlarda mı kalmalı, yoksa bilmediğim okyanuslarda farklı kıtalara mı yol almalıydım? İki sorunun cevabının pek bir önemi yok. İkisinin ortak noktası, hareket ve süreklilik. Biri aynı hareketi sürekli devam ettirirken, diğeri de sürekli yeni hareketler yapıyor. Aslında, ikisi arasında hiçbir fark yok ve sonunda anlıyoruz ki, ne yaparsan yap, yine aynı şeyleri yapıyorsun. Sen sonu seçmesen de, yine bir eylemin sonucunu yaşıyorsun.

                                                Değişen tek şey, takvimdeki rakamlar. 

12 Ocak 2024 Cuma

Hata

Beyaz bir kağıt gördüğümde karalama hissi sanki varoluşsal bir hata gibi.

Küçük küçük yazmak isterken büyük harflerle görülmek istediğimi hissediyorum.

Sanırım ancak bembeyaz bir düzlemi kirleterek bir yerlerde varolabileceğimi düşünüyorum.

11 Ocak 2024 Perşembe

-Ti

Gecenin bu saati kalemimin pili bitti

Hecenin bu hali durmadan akıp gitti

Ellerin bu vakti tutunamadan bitti 

Kalbin bu hali anlayamadan tükendi...


Anlayamadım kalbimin saatini gitti

Ellerin hecelerin arasından kayıp gitti

Gecenin bu vakti kalemimi tüketti

Bu halim bu vakitlere uymadı, pilim şimdi bitti....

Başlangıçlar?

Tek bir yolda yürüyememenin verdiği kaybolmuşluk hissi, birden fazla alana saldıran bir saldırganlık huzuruyla bedenimi ele geçiriyor.
Savaşmak istiyorum sanki bir sonuca ulaşacakmışım gibi, gibi dediğime bakma bunca zaman birden fazla savaştan galip ayrılmış bir gaziyim.
Her zafer birden ve binden çok yaraya sebebiyet vermiş olsada bir şeylerin olmuş olmasını çok sevdiğimi fark ediyorum.
Farkındalığım azaldığı zamanlar bile kendimi yeniden bulmak için birbirinden zor süreçlerde ruhumun terazisiyle oynuyorum.
Bir tarafın ağır gelmesi bana adil gelmiyor. Sanki her zaman bir şeylerin başka bir şeylerle yer değiştirerek sabit bir durağanlıktan kurtulması gerekiyor.
Gereklilikler bir mantık çerçevesinde olmak zorunda değil. Bir değişim veya bir dönüşüm sürecinin içinde olmam her şey için yeterli.

Bir ben yeterli miyim ona karar vermeliyim...
Seslenişlerimin sessiz dinleyicisi. Üzülme her şey elbet bir gün son bulacak.

6 Ocak 2024 Cumartesi

5:32

    Karanlık bir sabaha uyandım bugün. Uyandırıldım mı, demeliyim bilemiyorum. Bedenimin bana karşı bir direnişi gibi ansızın beliren bir rüyadan kurtulma haliyle karşı karşıya kaldım. Seni gördüm rüyamda, hiç tanımadığım seni, neden bilmiyorum. Rüyanın bir yerinde seninle geçmişimizi düşündüm, bulamadığımı fark ettiğimde uyandım. Hayallerim bile seni oluştururken yetersiz kalıyor, varlığını sağlam temellere oturtamıyor. "Neden böyle?" diye düşündüm, uyanmış olduğum için de uykumun kaçışına hazırlıksız yakalandım. Kaçan tek şeyin uykum olmadığını fark ettiğimde, kalbimin senkronize olmayan birkaç kan pompalamasını fark ettim. 

    Acaba bir duygu veya bir his tüm dengemi altüst mü ediyordu? Buna bir cevap veremeyeceğimi fark ettiğimden olmalı ki, elim bu satırlar arasında bir anlam arayışında. Bulunabilir mi, inan bilmiyorum. Yine her zamanki gibi bildiklerimle bilmediklerime sığınıyorum. Bu küçük ama beni hayata bağlayan ruh çırpıntıları ya da ruhumun bana bu yakarışları anlam ifade etmeli mi? Hâlâ en mantıklı ve en kaliteli şekilde yaşamayı öğrenemedim. Sanki yaşamayı öğrenmişim gibi mantıklı ve kaliteli yaşamaktan bahsediyorum; belki de bunu kendime anlatmak istediğim için dile getiriyorumdur. Dile gelen her şey keşke ruha da iyi gelse; ruhuma denk gelen ya da ruhumdan hayatıma denk gelen üç beş küçük his hâlâ bir şeyler hissettiğimi bana hatırlatıyor.

    Uzun uzadıya içi boş anlam karmaşası içerisinde kaybolduğum kelimeleri yazmak istemiyorum. Belki de kendimle çıktığım bu yolda, kendimden vazgeçerek devam etmeliyim diye düşündüğümde, derinlerde şiddetli bir kahkaha hissediyorum. İnsan her şeyden vazgeçebilir ama eğer bir gün kendinden vazgeçerse, yaşamı hayatı anlamlandırmanın ne önemi kalır ki!

    Küçük sitemler belki de büyük mutlulukların kapısını aralar. Aradıklarını bulman dileğiyle ve bulduklarınla mutlu olman dileğiyle. Kurşuni bir hayatın pastel umutları, her zaman imkansızın tek sonuç olduğu yaşam. Yüzün gülsün, gülmek her ruhun şifasıdır.

2 Ocak 2024 Salı

5:58

Kısa bir cümleyle uzun bir veda yazmak istiyorum.

        Saklandığım sessizlikte, seni sesimi arar gibi arıyorum.

Uzun bir cümleyle kısa bir haykırış anlatmak istiyorum.

        İroni yapacaksın dediklerinde bu kelimenin anlamında kaybolacağını hiç düşünmemiştim çünkü düşünebilseydim ironi kelimesinin anlamlarına sığınıp elimdeki tek şansı pervasızca harcamazdım.

Küçük bir düş anlatmak istiyorum.

        Ellerimi açtım artık uçmak istiyorum.

Son bir serzeniş sağlam bir yakarış istiyorum.

        Tutamadığım her şey ellerimden kayıp gitti. Neden? Neden her şey olduğundan daha kötü görünmeli. Peki neden her şey ellerimden kayıp düşmeli? Neden her şeyin bir nedeni var? Ve neden? Harbiden neden?



                                                                Unutma seninki de hep kaybeden bir beden...


Çoktan tüketildi.

Aslında daha yeni başlamıştım.

Sadece 3 gün geçti! Yılın başındayım değil mi?

Sonunda kalmış gibi hissetmem normal mi peki?

Pek! Normal bir durumla karşılaşmadığımdan sanırım. Yine ne ile karşı karşıya olduğumu anlamlandıramıyorum. Heyy...

Hey sen oradaki ben. Benimliğim mi demeliyim yoksa benimle alakası olmayan bir benliğe mi sesimi duyurmaya çalışıyorum. Aslında işte tam bu benlik.

Tüketilmiş ve yenilenmiş bir yıl, geçen zamanın hiçbir anlamı olmadığını zamanın sadece algı ile alakalı olduğunu anladığım bu anlarda saklıymış. 

Ne komiktir ki saklanan bu sefer benliğimmiş. Acaba bu sefer ki doğru benlik mi?

Neyse yine güncemin karmaşasına saklanıyorum.

Ey benlik! Bir gün gelir, inşallah her şey tamda senlik olur. Senlik bir şenliği hak ediyorsun.

Bilmem kaçı..

Çok uzun zamandır adımımı bile atmadığım, varlığını unuttuğum bir yola girdim. "Uzun zamandır" dediğime bakma, hayatımda hiçbir yo...