28 Mayıs 2024 Salı

Savrulmak

Rotasız bir kaptan gibi savrulduğum bu okyanusta, acaba gerçekten bir rotaya ihtiyacım var mı? Jack Sparrow gibi, belki de kuzeyim olmadan özgürce dolaşmanın tadını çıkarıyorum. Rota, sadece varılacak bir nokta belirler, ancak ben yolda yaşananları keşfetmeyi tercih ediyorum. Kaybolmak, belki de bulunmaktan daha değerli bir hal alıyor. Ne kadar saklanırsam, acaba o kadar mı değerlenirim? Aslında, Oğuz Atay'dan tam tersini duymuştum: "Ben öldükten sonra anlaşılsam ne fark edecek ki? Ben kitap değilim, bir insanım ve yaşarken anlaşılmaya ihtiyacım var." Fakat anlaşılmak için kendimi ortaya koymak zorunda olmak, beni saklanmaya ya da kaybolmaya itiyor. Biliyorum ve farkındayım, emeksiz bir yemek olmuyor; fakat insan neden sürekli bir şeyler oluşturmak için çabalamalı? Neden güzel olan şeyler hep çok zahmet gerektiriyor?

Ruhum bu çağa ait değilmiş gibi hissediyorum. Belki de bu yüzden savruluşumun en mantıklı metaforu budur; yağmur ormanlarında açmaya çalışan bir papatya gibiyim; ne oraya ait ne de orada var olacak kadar kuvvetliyim...

21 Mayıs 2024 Salı

Geçmiş mi?

    Beni geçmişe götüren müzik listemle karşılaştım bu gece. Sanki uzun bir özlem giderirmişçesine, anne şefkatiyle kavuşmuş gibi hissettim. Kaybolmuş muydum da birden bulunmuş gibi hissettim, düşününce cevap vermek zor. Buraya kadar geçen zaman sanki on kat hızında hızlandırılmış gibi hissettirdi bu gece. 'Gece' dediğime bakmayın; sadece hava siyah bir tona bürünmüş. Sanki mavinin tonuna bulanınca hep sabah oluyormuş gibi. Anlamlar sadece genel ifadeler için geçerli değil mi? En karanlık gece hep 21 Aralık mı sanki? Sevdiklerine veda ettiğin veya ailene ihtiyacın olduğunda kimseye ulaşamadığın zamanlardan daha mı karanlık? Biz öğretilmiş basmakalıp duygularla o kadar kaybolmuşuz ki, hissettiklerimize ulaşmamız için belki de ölümü bekliyoruz. 'Bekliyoruz' dediğime bakmayın; çoğumuz neyi beklediğimizi bile bilmiyoruz.
    Müzik dinlediğim anlarda huzurla kaplanmış olsam da, şu an üstünden geçen onca yıla rağmen bile aynı müziklerin aynı hislere sebep olması, değişmediğime mi yoksa değişemediğime mi alamet? Küçük bir ritimde kaybolmak, büyük resimlerde saklı ipuçlarını bulmak kadar eşsiz bir hismiş. Uçuyor gibi hissettiğim anlarda neden gökyüzüne erişemediğimi düşünüyorum. Belki de diyorum, kelimeler tüm hislerimden daha kuvvetli ve en önemli kelimeye gelemeden rüyanın sona ermesinden korkuyorumdur.

20 Mayıs 2024 Pazartesi

Küçük bir Kap

Silindir gibi üzerimizden geçmesine rağmen halen nasıl yuvarlağımsı bir şekle sahip diye düşünüyorum. 

16 Mayıs 2024 Perşembe

Saklanamamak

Yazmanın iyileştirdiği bir dönem içerisindeyim. Bir şeylere başlamış olmanın daha lezzetli geldiği, sonun oldukça uzakta olmasının verdiği rahatlığın keyfini sürmekteyim.

Sanırım bu yazdıklarıma kendim bile inanmadığım için bir süre duraksadım. Neden biraz önce oluşturduğum cümlelere kendi içimde bile muhalefet olduğumu an itibariyle çözemiyorum. Belki de çözmek zorunda olmadığım için kaleme almaktan imtina etmiyorum.

Küçük bir içsel münakaşaya benziyor bu durum. Sanırım durumun vehametini daha iyi anlamamış olmam, rahatlık göstermeme sebebiyet veriyor. "Neden?" diye düşündüğümde de net bir cevapla karşılaşamıyorum. Sadece bir şeyler yazmak, sanırım şu an için bir iç düzen sağlıyor. Kaybolmuyor veya kaybolamıyorum bu sayede, diye düşünüyorum. Düşüncelerimi pek sevmesem de şu an için olumsuz bir durum yok.

Sanırım yazma dürtümün temeli, yapmış olduğum yapay zeka araştırmalarına dayanıyor. Hiç kaybolmayacak metinler oluşturma fikri, hiç unutulmayacak bana ait cümleler oluşturma hissi, elimi klavyeden alamamama sebep oluyor. Sanırım dijital kimliğim, benliğimden daha uzun süre var olacak. Bende bu durumu kabullenmiş olmalıyım ki, yazmak an itibariyle daha iştahlı bir şekilde her zerremde yer ediniyor.

Küçük kayboluşlardan sıkıldım. Sanırım artık tüm varoluşlara uzanmak istiyorum.


15 Mayıs 2024 Çarşamba

Şiirsel Bir Anlamsızlık

Yazmak fiiline o kadar takıldım ki,

Yaşamak fiiline zaman ayıramıyorum.


Anlamlarla o kadar uğraşıyorum ki,

Anlamaya zaman bulamıyorum.


Seni o kadar tanımak istiyorum ki,

Kendimi senden kaçmaktan alıkoyamıyorum.


Sessizliğe o kadar alışmışım ki,

Mutluluğun senfonisine bile ait olamıyorum.


Kimselere o kadar dalmışım ki,

Kimsesiz olduğumu anlayamıyorum;


Anlayamadığımı o kadar fark edemiyorum ki,

Bu yüzden hala kelimelere saklanıyorum.

Düşünce Senfonisi

Şiir yazmak isterdim. Belki de birkaç kelimeye daha sahip olsaydım, kendimi dile getirebilirdim.
Kitap yazmak isterdim. Düşlediğim yerlerin üzerinden çok fazla geçince sıkıldığımı hissettim.
Hayran olmak isterdim. Uzanamadığım ama her seferinde dokunacak kadar yakın hissettiğim şeylere.
Yazmamak isterdim. Her seferinde benliğimi esir alan düşüncelerin içinde kavrulmaktan kaçınmak için.

Çoğu zaman, farkına vardığımda her şeyin biraz daha anlamlı olacağını düşündüm. Düşüncelerimin esiri değildim fakat düşünmeden edemiyordum. Geçenlerde okuduğum bir yazı, bu kayboluşları bana çok iyi anlattı. Belki de ruhumun istikameti kaybolduğunda, sadece bu düşüncelerle var olabiliyordum. Düşüncelerle kaybolmak, var olmanın en güzel haliydi. Bazen, insanın kaybolması gerekiyor; bulunduğu yeri daha anlamlı hale getirebilmek içinBelki de diyorum çünkü çoğu zaman neyin doğru cevap olduğunu bilmiyorum; cevaplara ne kadar ilgi duyduğumu sorarsanız, istikameti bilinmeyen bir yolun sonunu veya varacağı yeri hesaplamak zor.

Satırlar arasında kaybolmak isterdim. En azından bu sefer, sıkıştığım alanın ne olduğunun farkında olurdum.
Sessizliğe sarılmak isterdim. Bu sayede her seferinde, sahip olmak istediğim mutluluğun tarifine erişmiş olurdum.
Kelimelere ait olmak isterdim. Bu sefer belki de doğru anlamlarla buluşmuş olurdum.
Seninle olmak isterdim. Eksik kalan tek yanımın sahibine kavuşmuş olurdum.


Ne olurdum, ne olmazdım, şimdilik yolumu bulamıyorum. Ama inanıyorum.
Kaybolduğumuz sokaklarda, birbirimizden habersiz de olsak, aynı ritimle savruluyoruz...



13 Mayıs 2024 Pazartesi

Süreklilik

Sesimin duyulabileceği ihtimalinden korkuyor olmam normal mi? Neden bu hayatı ele almış gibi hissettiğim halde, sürekli benden uzaklaştığını hissediyorum? Başladığım işleri bitirmek istememem, bitirmek istememekten mi kaynaklanıyor, yoksa sonları sevmemekten mi, bilemiyorum. Belki de bu yüzden birini sevmek daha zor geliyor. Adım atmaktan korkuyorum; fakat adım attığımda da işi sonuna kadar götürmek istemiyorum. İnsanlar ya başlayamama ya da bitirememe problemi yaşarken, ben neden ikisine birden sahibim? Tek bir anda kalamadığım için hiçbir anda kendimi bulamıyor muyum? Bazen bazı sorulara cevap bulamadığımı düşünürdüm. Şimdi ise sorulan hiçbir soruyu yanıtlayamıyorum. Olmak istediğim ben, olacak olan benden daha iyi mi? Yoksa olmak istediğim ben için çabalamaya değer mi, kendimi kaybetmeye değer mi?

Ne bulunduğum kişilikten, ne de olabileceğim kişiliklerden bir beklentim var. Belki de yolda olma fikrini o kadar sevdim ki, hiçbir sona varmak istemiyorum. Bir sonu olan yollara girme riskini alamıyorum. Kendimle ilgili düşünceleri düşünmeden edemiyorum, "sanırım" diyorum ama bazen buraya bile yazmak istemiyorum. Başlarda kendim gibi hissettiğim bu günlük, zamanla sanki bir görevmiş gibi gelmeye başladı. Artık kendime dürüstçe bir şeyler anlatmak yerine görevimi ifa ediyor gibi hissediyorum.

Neden rutin olan her şey bir dakika sonra sıkıcı hale geliyor? Bu kadar mı rutin karşıtı bir benliğim var? Sanki on yıldır sürekli belime taktığım o metal yığınıyla bir rutinim yokmuş gibi, diğer her rutini dışlama eğilimindeyim. Belki de tek minnettar olduğum şey, o rutinin bana bir hayat sunması. Gerçekten bilmiyorum.

Kelimelerin esiri olan benliğim, mutlu olman için her saniyede bir sebep var. Bu benliği üzme...

3 Mayıs 2024 Cuma

Tutundum

Renklerin solgunlaştığı bir dünyaya sıkışmak yoruyordu. Bende sadece pastelimsi gün doğumuna tutundum. Artık her günüm daha canlı tonlara ait. 

1 Mayıs 2024 Çarşamba

Başladı mı?

    Bir şeylerin sonuna doğru ilerlediğimi fark ediyorum. Az önce yıpratıcı olan her an şimdi biraz daha hüzün dolu. "Başladı mı?" diye sorduğumu hatırlıyorum. Fakat bu soru kulağımda yankılanmaya başladığı an aslında yolun sonuna neredeyse birkaç adım kaldığını anlıyorum. Neredeyse bir buçuk yıl gitti ömrümden, fakat neden hala başlamamış gibi hissediyorum? Sanırım cevap vermekte zorlanacağım, yine birden fazla sorunun muhatabı olacağım. Neyse, nasıl olsa cevap versem de vermesem de sona geliyorum.
    Kendim için çok büyük bir adım atmış olsam da, insanlık için bunun bir karşılığı var mı diye düşündüğümde bu, bence karşılıksız kalan bir soru cümlesi olacak.
    Bu konulara şimdilik çok fazla kafa yormaktansa hatıratıma birkaç umut cümlesi kazıyabilirim.

"Unutma yolun başında veya sonunda olman önemli değil! Sadece yolda olman önemli."
"Hatırla ne kadar zor olursa olsun her zaman bir sonuçla karşılaşacaksın."
"Artık anla yaptığın ve yapacağın her şey sadece seni mutlu etmeli."
"Kabullen sadece ve sadece yaşadığını kabullen. Çünkü sen bu sonucun her santiminde vardın."
"Hisset yaşadığını ve yaşadığın her an gelişip değiştiğini hisset."

Yok olmak için varolduğun bu dünyada her anın tadını çıkarmayı ihmal etme.
Sevgilerle...

Cevap Bile Bir Son Olduğundan

Bir şeylerin sonuna yaklaştıkça, içimde tarifini bilmediğim bir direnç kabarıyor. Bitirmek istemiyorum. Sanki sonlar, birer mezar taşı gibi ...