20 Haziran 2024 Perşembe

Siliniyor

    "Başlıyorum seni yazmaya, eksiliyor alfabemden harflerin." İlk duyduğumda bu cümleyi çok sevmiştim. İşte, demiştim, insan yine her şeye rağmen birini sevebiliyor ve bir şeyler karalayabiliyor. Fakat birkaç kez bu cümle üzerine düşündüğümde, aslında karamsarlığın nasıl böyle zarif bir şekilde dile getirilebileceğini fark ettim.

Evet, seni yaşamaya başlıyorum ve eksiliyorsun hayatımdan. Evet, seni solumaya başlıyorum ve her saniye biraz daha nefessiz kalıyorum. Evet, seni anlatmak için kullandığım her şey seninle birlikte hayatımdan çıkıyor. Evet, ben seni yaşamaya başladığım an sahip olduklarımı kaybediyorum.

    Bu cümleyi anlamlandırmam, eksildiğimi fark ettiğim anda anlamlanmaya başladı. İnsan içinde kaybolduğu denize bahane bulmak istemez. Yüzmenin ve suyun üstünde kalmanın keyfine odaklanır. Fakat atmadığı her kulaç, çırpınmadığı her saniye ölüme o kadar yakındır ki bunu aldığı keyiften anlayamaz. Bu yüzdendir, insan zevk aldığı sürece nasıl bir durumun içinde olduğunun farkına varmaz. Sevmek, dünyaya geldiğimizde yalnız kalamayacağımızı fısıldayan bir tutunma çığlığıdır; bundandır büyüsekte sığınacak bir dal aramaktan vazgeçemeyiz. Hiçbir şey tek başına olmamalıymış gibi hissetmemiz hep bundan mı? Sahi, tek olmak bir olmaktan daha mı kötüdür?

Peki, kendimi yazmaya başlasam? Neleri kaybedebilirim? Bu cümle korkutuyor... 


15 Haziran 2024 Cumartesi

30. Yıl Dönümü


    Bir sürükleniş hikayesi gibi görünüyor uzaktan bakıldığında. Yılların pek adil davranmadığını söylemek yer yer doğru olsa da doğru bir tanımlama olmaz şu yalan dünyada. Geçen günler birbiri ardına sıralanmış zincir halkaları gibi hepsi diğeri olmadan anlamı olmayan bir günce hapishanesi. 

  Sevdiklerimle geçen yıllar eşsiz bir lezzete sahip, geçmişe dönüp her baktığım anıda ailemin varlığına şükrettiğim zamanlar mevcut. Her zorlukta sığınacak tek ve en güzel liman. 

   Bu gün ve bundan sonraki günler için kendime sözüm "Karamsarlığın son bulduğu bir hayatın başlangıcına hoş geldin" olacak. Artık bazı olguların biraz daha farkındayım debelenmek veya hayıflanmak sadece zaman kaybı ve ben artık kaybolmayacağım. Başlangıç için en doğru yaşı seçtiğimi düşünüyorum. Ne eskisi kadar hayalperest ne de eskisi kadar körüm, ne eskisi kadar umursamaz ne de eskisi kadar umutsuzum, ne eskisi kadar korkak ne de eskisi kadar huzursuzum. Artık savaşını kazanmamış olsa da hayata yenilmemiş bir gazisiyim. Artık sınırlarını ve kendini daha iyi tanıyan basit bir kulum. Artık diyorum kaybettiğim ve kaybedebileceğim tüm savaşlardan sadece tecrübe kazanacak amansız bir haydutum.

      Artık 30'umdan arda kalan her şeye sımsıkı sarılan bir olguyum. Artık değilim!


Bu güne gelene kadar hiçbir zaman eksik değildim sadece uzaktım. Artık uzaklıklardan da kurtuldum. Ve artık sadece mutlu olma günleri kaldı bana. Yaşamayı, sevmeyi ve sevilmeyi hiç unutma. 

Başlıyoruz dostum...

12 Haziran 2024 Çarşamba

Sesini Kaybediş

Her seferinde doğru notları çalmak zorunda mı bu küçük çağ? 
Hiç kimse doğru zamanda yanlış karar vermemiş midir?
Neden kimliksiz kalmak hataymış gibi anlatılır?


Kendini bulamamış bir ayyaş, illa doğru zamanda varolamadığı için dışlanmalı mıdır?

Sorgunun pek bir anlamı kalmadığının kanıtı bu satırlar. Biliyorum, kayboluyorum ve bu kayboluş pek hayra alamet değil. Olması da gerekmiyor. Gereklilikler arasına bir başka bahane daha sıkıştırıyorum. Soran olursa da, sormasın! Sanki her sorulana doğru cevap verilen bir çağda yaşıyoruz da. Her eylemimiz bir nedene atfedilecek kadar ahlaklı olmak zorunda mı? İçmekte olduğum şişenin dibine daha anca geldim. Vardığım yerde benden pek bir parça kalmamış olsa da, burada bir süre istirahat etmek keyifli geldi. Kapıdan dışarı çıkmaya mecalim yok. Olduğunda çok dışarı çıkıyormuşum gibi, yine bir bahane buluyorum. Sanırım bende, yalnızlıktan mütevellit, sarılma eksikliği var; bir şeylere umursamadan sarılmak istiyorum. Çözümle pek işim yok, be dostum. Zaten çözüm aradığım bu köşe başları da bana ait değil. Bana ait olan bir benliğim var mı, onu bile bilmiyorum. Zamanla değişen şeyler size ait olabilir mi ki?

İlk notamı çaldığım zamanı hatırlıyorum. Tüm sınıf sessizleşmişti sanki, sol anahtarı artık açmam gereken kapıyı bana aralamış ve uçsuz bucaksız bir dünyanın keyfini çıkarmam için beni o dünyaya misafir etmişti. Tüm sınıfın bakışlarındaki hayranlık ve kıskançlık, gözlerinde okunuyordu. Onların sahnesini çalmış, herkese ait olan müziği kişiselleştirmiştim. Ve ne zaman bana ait bir şeye kavuşsam, elimden çalınışını izlemekle cezalandırılıyordum. 'Yeter!' diye bağıran hocamın sesi hala kulaklarımda, ellerimin titremesini hatırlıyorum. Sınıftan koşarak çıkarken, arkamda gülen zebanilerin kahkahalarını da. İnsan dediğimiz canlı, o küçücük bedenine nasıl bu kadar kötülük sığdırabiliyor; hala anlayamadığım tek doğrum.

Sesimi ilk o gün kaybetmiştim. Notalarımı ise o trafik kazasında, ellerimin ve parmaklarımın parçalanmasıyla koparılmıştım piyanomdan. Şimdi tekrar bir şeyler çalmak için başlıyorum. Hiçbir kırık, artık geçmişimden daha fazla canımı yakamaz. Artık kimse, sesimi de benden çalamaz.


Bu tuşlar, benim sessiz çığlıklarım,
Yalnızlıkla yoğrulmuş minik ellerimle dans ederken.
Her basışımda bir hüzün, her kaldırışımda bir umut,
Müzik, kırık kalbimin tek dostu.

Dışlanmış bir çocuk, gölgelerden yürürken,
Sessizce büyütüğüm cesaretimin melodisi.
Her düşüş bir ders, her yükseliş bir zafer,
Ruhum, acılardan süzülüp gelen bir sanat eseri.

Zamanla melodilerim, yaralarımı sarar,
Kırılgan başlangıçlarım, zaferle taçlanır.
Şimdi bir diva, kendi kaderimin sahibi,
Piyano başında, yepyeni bir dünya kurarım.

Piano Life







10 Haziran 2024 Pazartesi

Değişmiyorum

    Yine başa dönüyorum. Zaman, kalbimin ritmini yeniden eski haline getiriyor. Zamanla geçer, dedikleri bu olsa gerek. Bir şeyin geçiyor veya eski haline dönüyor olması, tamir olduğu anlamına mı gelir? Belki en başından beri bozuktu, pansuman gevşeyip koptuğunda eski haline döndü ve ben düzeldiğini zannettim. İlk yaranın ne zaman açıldığını ve ruhumun hasarsız halini hatırlayamadığım için hiçbir cevaba ulaşamıyorum. Sadece flu ve opak bir görüş alanına sahibim. Görüş alanım olduğunu iddia etmemin sebebi, kör olmadığıma kendimi inandırmak istememdir. Hala her koşulda güçlüyüm, daha düşmedim imajını bozmayacak kadar kibirle dolu olmalıyım. Ya da saf bir aptallık. Bu cevap daha makul görünse de, bunca zamandır hala kendimi doğru adımlar atarken buluyorum, bu yüzden kibir daha mantıklı duruyor.

    O duruyor, bu duruyor; kalbim zamanla eski haline dönerken, hayatım da eski haline dönüyor. Belki de en önemlisi budur. Bir şey kazanamamış olsam da, hiçbir şey kaybetmemiş olmam. Ödüller her zaman çok cazip görünse de, bedeller her zaman ödüllerden daha ağır oluyor. Bu yüzden kaybetmiş hissetmiyorum. Uzun zamandır hiçbir şey hissetmediğim için, bu kısa süreli ritim bozukluklarına bir anlam yüklemiş olabilirim. 

Anlamın manada kaybolduğu kısa bir gösteriydi, sona erdi.

8 Haziran 2024 Cumartesi

Karmaşa'm

    Bir süre önce, durmaksızın konuşan dudakların, zamanla suskunluğa bürünmesi gerektiğine inanırdım. Ancak görüyorum ki, susabilmek çok konuşmak veya lal olmak değil, aynı frekanstaki ruhların birbirine temas etmesi demekmiş. Belki de bu yüzden, bunca zamandır suskunluğu yakalayamıyor, konuşarak susmaya çalışıyordum. 

    Hala doğrunun ya da yanlışın ne olduğundan emin değilim, bu belirsizlik içinde bir yol arıyorum. Zira yolun sonuna geldiğimde anlamak veya anlaşılmak istediğim konusunda bile emin olmayan bir haldeyim. 

    Neden hala bu inatçı zıt düşünceler zihnimde durmadan bir savaş alanı oluşturuyor? Etki alanının kapsamından çıkınca solan şeyler, gerçekten bizim için anlamsız mı oluyor? 

    Anlamsız veya anlamını kavrayamadığım birkaç soru yine benliğimi esir alıyor. Farkına vardığım şey soruların varlığı, cevapları önemli kılmıyor. Aslında soru cevaptan daha önemliymiş gibi hissediyorum. Belki de bu yüzden insanlar cevaplar yerine sorularda kayboluyor. Ahlak arayışı, yaratıcı arayışı ve etik arayışı hep bundan. 

    Ben de sanırım bu yüzden sen veya senle olabilecek bir gelecekte mantıklı ve makul olmayan her seçenekle daha keyifli hissediyorum. Çünkü biliyorum ki geleceğimin cevabı ve gelecekte yaşanabilecek şeyler şu an hissettiklerim kadar keyifli olmayacak. 

    Anlıyorum, bu yüzden aklımı bu kadar karıştırıyorsun varlığının sorusu sonuçlarından çok daha değerli. Varlığın için minnettarım. 

Ruhuma şu ana kadar kattığın eşsiz titreşim için bile yanından ayrılmayabilirim.


7 Haziran 2024 Cuma

İçsel Bir Telaş

Sanırım son bir haftadır tüm savaşlarımın sonuna geldiğimi düşündüğümden olmalı ki, yine kendi kendime muhteşem bir cephe açtım. İttihat ve Terakki gibiyim hatta daha güncel olması açısından aynı Galatasaray siyasetçileri gibiyim. Düşmanlarım bana zayıf geldiğinde hemen kendi benliğimi kendime düşman edip çözülmesi oldukça zorlu problemlerin içerisine girmekten kendimi alıkoyamıyorum. 
Dün okuduğum bir yazıda da belirtildiği gibi “Yüzme biliyorum diye beni okyanusa atıyorlar.” Bende azıcık ucundan da sevmeyi biliyorum diye hemen kendimi çöllere vuruyorum. Belki kazanmak istemiyorum belki de kazandığımı farz edip sonunda başarısız olursam her şeyi kaybedeceğim bildiğimden, bir tür iç savunma mekanizmasını devreye sokuyorum. Ama ritim oldukça güzel kalp ruha ulaşmak için varmış sadece kan pompalamak rutin bir işlem olduğu için kalbin değerini küçültüyormuş. Bugün bunu bir kez daha anladım.
Yazmanın verdiği huzur çok ayrıymış şimdi neden insanlara anlatmak yerine boş bir beyaz sayfayı tercih ettiğimi daha iyi anlıyorum. Kimsenin o gereksiz ön yargılarına veya anlamsız eleştirilerine maruz kalmak istemiyorum. 
        Bugün bir kez daha anladım ki yaşantım çok sıradan, fakat düşüncelere daldığım galaksi oldukça ihtişamlı. Bundan kaynaklı olmalı ki hislerimi insanların düşüncelerine meze etmek yerine hiç kaybolmayacak metinlere sığdırmaya çalışıyorum. Hala kendimi anlatacak yeteri kadar kelimem olmasa da elimdekilerle idare etmeye seviyorum.
  Sevginin ve sevilmenin idaresi olmaz biliyorum lakin hislerimin peşinden koşmak benim gibi hala gelişimini sürdüren bir canlının, an itibariyle doğru hislerle donatıldığına inanmamı gerektirmez ki. Acaba sırf onun da bana kapılıp kaybolmasından mı korkuyorum bu bile zihnimi oldukça kurcalıyor. Aradığım şeyi bulduysam ve onu hayal kırıklığına uğratırsam tüm zaferlerimin anlamsız kalmasından korktuğumdan emekliyor olabilirim. Çünkü bir adım atmayı bırak bir milim bile yakınlaşmaktan bu kadar sarsılmış olan bedenim, o ruhla buluşursa kendini kaybedebilir. Aslında tek derdi kaybolmak olan bir kaşifin tamda amacına ulaşmak üzere olmasına rağmen bir sona varmamak için hareket bile etmemesi olarak görüyorum bu durumu. Ve bir karar verememenin bedelini tam şu an itibariyle 25 saatlik bir uykusuzlukla veriyorum. Seni kendime anlatmaya çalışırken bile yavaş yavaş bedenimi eritiyorum. Bozulduğum yerden mi iyileşiyorum?

Ruh, bilmediği diyarda kayboluyormuş gibi hisseder; fakat seninle bir olabilmek için dünyanın dört bir yanını keşfetmeye hazırım. 
Kalbim vals eşliğinde savrulmayı hayal ediyorken, senin 4/4’lük keskin ve düzenli ritmin, bu zarif dansı eşsiz bir karmaşaya çeviriyor.

6 Haziran 2024 Perşembe

Kendimle Restleşme

İnsan kendine öğretilmiş ahlaki değerlere ters gelen fakat tüm benliğiyle doğruluğuna inandığı şeyleri sevdiklerine nasıl anlatabilir? Gecenin bu saatine kadar düşünmekten kendimi alıkoyamadığım o ruhla, sadece yanlış zamanda karşılaşmış olmak hayatın bana attığı en büyük kazıklardan biri olabilir. 

Neredeyse aynı şavaşları verdiğimiz, aynı şekilde hayatlarımızdan vazgeçerek sevdiklerimizi iyileştirmek için ömrümüzden tasarruf ettiğimiz bu zamanda nasıl sana denk geldiğim halde, tüm imkansızlıkların içinde senin gözlerine bakabilme şansına erişmişken tek bir kez bile odağımı senden koparmadan sana doya doya bakmanın keyfini süremiyorum. 

Burayı hiç okumayacağını, sana verdiğim kitabımın bile sonuna getiremeyecek kadar sabırsız olduğun gerçeğiyle yüzleştiğimden beri biliyorum.

Sanırım sadece alkollüyken sana yazacak veya elini tutabilecek gücü kendimde bulmak seni düşünmemen gerektiğinin en temel kanıtı. Sevgiyi yaşabilecek kadar cesareti olmayan bir kalbin, ruhuna hayal kurduracak kadar da hain olmaması lazım. Seni yaşamak istediğim kadar, sensiz yaşamaktan korkuyorum. Fakat bu korku aslında yapmış olduğum seçimin yok ettiği binlerce olası senaryoya olan kızgınlığım. Kızgınlığım diyorum çünkü yine sadece kendime kızıyorum. Elimde olmamasına rağmen elimde olmalıymış gibi bir hissiyat bu. İnsan yanlış hissetmez derdim kendim her seferinde. İnsan yanlış da sevmez buna da eminim. Fakat insanın hisleri doğru olduğunda kendisinin de doğru olması gerektiğini atlamışım. Doğru insan, doğru hisler yanlış adam parodisine sıkışıp kaldım sanırım. 

İçimde yaşadığım bu hayal dünyasının bir kısmını bile seninle gerçekleştirmek sanırım yaşadığım tüm zamana bedel olabilirdi. 

Her zaman suçu kendinde arayışın, öfkeli ve inatçı olmana rağmen tatlı dile asla karşı koyamayışın, sevginin bile ötesinde olan fedakarlığın. Belki de en çok bu özelliğini seviyorum. Sevgini hiç sakınmadan harcamaktan bir saniye bile imtina etmiyorsun. Sanırım kapılmaktan korktuğum sana da bir bakıma yakışamamak içimi yiyip bitiriyor. Beni neden sevsin ki? Beni neden kabullensin ki? Zaten bana bir kere bile ihtiyacı olmadan hayatını rayına koymaya çalışıyor. Beni kendine neden yük edinsin ki? 

Bu soruların cevabı aslında çok basit eğer sevdiyse zaten diğer tüm soruların amacı ve anlamı kalmıyor. Lakin hala tek bir soru çok önemli "Neden sevsin ki?" Hep bu güne kadar sevginin bir ihtiyaçmış gibi lanse edilmesine sinirlenmiştim. İlk kez bana ihtiyacı olsun sadece o boşluğu ben doldurabileyim ki hep telefona benim için koşsun istiyorum.

Yıllardır kalbimin ritmini bu denli bozan bir gece yaşamamıştım. Sevilir miyim hiç bilmiyorum fakat bu hissi özlemişim.

Bana yaşadığımı bir kez daha hissettirdiğin için teşekkürler. Her ihtimale rağmen bu ritim muhteşem...

2 Haziran 2024 Pazar

Eşitsizlik

John Verdon'un bir kitabında karşılaştığım, "Kafasında harcadığı zaman dünyada harcadığından daha fazlaydı." cümlesi, zihnimde sürekli dönen bir düşünceyi daha da alevlendirdi. Hiç durmayan bir zihin ne zaman dinlenir ve yeni şeyler hakkında nasıl düşünebilir ki? Bu günden anladığım şey, aslında benim yorgunluğumun sebebi dinlenmeye zaman bulamamak veya çok yoğun olmak değilmiş. Dinlenmeyi ve huzurla dolmayı bilemiyor oluşum, bu sorunun temelini oluşturuyormuş. Bilgisizliğim, eksik olmamdan mı kaynaklanıyor? Yoksa hâlâ bu satırları yazdığım odada tek başıma oturmanın getirdiği yalnızlıktan mı? Sanırsam bu soruların tek bir doğru cevabı yok gibi görünüyor. Varolduğum anları anımsamaya çalıştığımda, durum biraz daha anlaşılabilir bir hal alıyor. Zihnimdeki kurgu, gerçeğin her temsilinden daha mı iyi? Bu düşünce safi bir kibir mi? Yaşamayı beceremediğim için mi tasavvurda huzur buluyorum? Neyse, yine cevaplamakta oldukça zorlanacağım birkaç soru bu. Sanırım cevap aramak yerine sadece soru sormaktan keyif alıyorum. Bunun yegane temeli, bir sona varmaktan olan korkum olabilir veya cevapsız soruların her zaman daha anlamlı olduğuna dair içimdeki oluşan romantik düşünceden de kaynaklanıyor olabilir. Neyse, umarım bu hayatın sonuna geldiğimde, kafamda ve bedenim olarak kabullendiğim bu fiziksel hapishanede eşit zaman geçirmiş olurum. Daha gidilecek çok yolum var.

Yürüyebileceğim ve yürümekten keyif alacağım dostların eşlik etmesi dileğiyle...

Bilmem kaçı..

Çok uzun zamandır adımımı bile atmadığım, varlığını unuttuğum bir yola girdim. "Uzun zamandır" dediğime bakma, hayatımda hiçbir yo...